Mavi Bir Merhaba.
Ulviye Alpay’la tanışmadınız mı Siz?
Üstün Akmen
…….. bu kitabın mutlaka okunması gerektiğine inananlardanım. Bu inancımı ısrarla savunurken ya da nedenlerimi sıralarken anılan kitapta dokuz öykünün dokuzunu da birincil tanığım olarak göstereceğim. Bir öyküdeki kahramanın yalnızlığı, bir de bakıyorsunuz Alpay’da roman boyutu kazanıvermiş. Bir başka öyküdeki yalnızlık, okuyanı içe dönük bir yaşama sürüklüyor.
Ulviye Alpay’ın kaleminde insan, doğa, ne bileyim cinsellik, öyle pek iyi bildiğimiz insan, doğa ya da cinsellik değil. Okurken, insan o bildiklerini hemencecik aşıyor. Doğanın içindeki insan da, insanın yaşamındaki cinsellik de yüce birer olguya dönüşüyor. Basitlik hiç yok Alpay’da. Hemen sulanıverecek bir konuyu, örneği, “Ninenin Çorapları”nda öylesine incelikle işliyor ki; basitlik ne kelime, nenin, torunun, gelinin, oğlun öyküsü bittiğinde insanın burun direği şöööyle bir sızlıyor.
Ulviye Alpay, belli bir erekten yola çıkarak başlıyor öyküye. Yaşanmış bir olay mıdır, anlattığı, gördüğü bir düş müdür, herhangi bir dönemde, herhangi bir yerde anlatılmış, “kulaktan dolma” bir söylencemidir, yoksa duygulu bir sürecin sonunda yeşeren, fışkıran, büyüyen bir imge ürünümüdür, elbette bilemeyiz; bilemeyiz bilmesine, ama kesin olan Ulviye Alpay’ın hem anlatması gerektiğine inandığı, hem de anlatılması gereken bir öyküsü olduğu.
Ulviye Alpay’da yakaladığım başka bir gerçek, anlattığını kendine özgü anlatım biçeminde anlatırken, anlatılanların içinde insan sıcaklığını hiç mi hiç savsaklamadığı, hatta olabildiğince üreyen çağrışımların, çağrışım şaşırtmacılıklarının içinde çoğalan dilini, bir cambaz ustalığı ve coşkuyla kullanarak hep yitik bir şeyler arar, hep zamanı denetleyememenin ince hüznünü yaşar gibi oluşuydu.